Küçük Doğa kendini bildi bileli ağaçları, kuşları, çiçekleri, kedileri, köpekleri çok sever.
Peki ama ya solucanlar, taşlar, yosunlar, topraklar? Onları da sevmek, korumak gerekmez mi?
Bay Baykuş evde tek başına, sıcacık ateşin karşısında oturmaktadır. Tam bezelye çorbasını içerken kapı vurulur. Bay Baykuş konuksever biridir, gelen ziyaretçileri içeri davet eder. Böylece olaylar başlar: Ziyaretçiler evde neler yaparlar neler!
Sadece aynı şeyleri yiyebilseydik ne kadar sıkıcı olurdu, değil mi? Ya hep aynı kıyafetleri giysek, hep aynı günü yaşasak, tek bir çiçeği koklayabilsek veya hepimiz aynı görünsek? Hiçbir şey bize keyif vermezdi, değil mi?
Kurbağa ve Murbağa gibi iyi arkadaşlar, günlerini birlikte geçirmeyi çok severler. Uçurtma uçururlar, Murbağa’nın doğum gününü kutlarlar ve Kurbağa korkunç bir öykü anlattığında birlikte korkarlar. Ancak en önemlisi, onlar birlikte eğlenirler-hem de yılın her günü.
Çekirge hep bir yolculuğa çıkmak, yeni yerler görüp yeni şeyler yapmak istiyordu. Bir sabah çok güzel bir yol buldu ve yolculuğuna başladı. Bu yolda, “Sabahları Sevenler Kulübü” böceklerinden bir elmanın içinde yaşayan kurtçuğa, titiz mi titiz Sinek’ten dediğim dedik sandalcı Sivrisinek’e, çok düzenli mantarlardan kibirli yusufçuklara, pek çok yolcuyla tanıştı.